top of page
  • Yazarın fotoğrafıÖzgü Ergün Boutiquette

Tohum

Hayatımızı bir bahçeye, zihnimizi hayatın üç vazgeçilmezinin bütünleşmiş karşılığı olan hava+su+toprak üçlüsüne benzetiyorum. Bahçemizde ömrümüz boyunca yeşeren her bir ürünün özü olan tohum ise bu durumda "şimdi", yani nam-ı diğer şu pek meşhur olup bir türlü kimsenin yakalayamadığı “an”dan başkası değil.


Stefano d’Anna’ nın Tanrılar Okulu kitabı Bölüm V’in 3. Kısmı olan “Yalan”ın ara satırlarında, tam da ana karakter “Elveda New York” demeden az önce, hikayenin öğretmeni Dreamer'ın şu sözleri beni tamamlıyor gibi; “Şimdi, evrenin tohumudur”.


Bütünün bahçelerinin oluşturduğu evren ve hepimizin anlarını simgeleyen ve evrende yeşeren sonsuz sayıda tohum...

...

- Burada ve şu anda olduğumuza karşı farkındalığımız olursa, dedim arkadaşıma, bahçemizi tam da istediğimiz gibi düzenleyebiliriz biz de.


- Çok zor değil mi? Kafalarımız çok yorulmaz mı bu kadar odaklanınca her ana? diye sordu.


- Hayır, dedim. Odaklanacak bir şey yok, sadece farkındalıklı olmaktan bahsediyorum. Her ne kadar herkesin anı kendisinin ve herkes kendi anında yaşıyor olsa da aslında an çift taraflı - bir kısmı sana ait bir kısmı diğerlerine. Herkes farkında olursa zaten sorumluluğu bölüşmüş de oluyoruz bu durumda.


- Benim anımdan başkası da mı sorumlu yani?


- Şöyle düşünüyorum, bir şimdiyi sadece bir beden deneyimliyor çünkü herkesin şimdisi birbirinden farklı burası tamam ama senin yaşadığın her şimdi başkaları tarafından da farklı bir şekilde yaşanıyor. Senin tarafın senin farkındalığınla oluşurken milyarlarca tarafı daha var. Milyarda bir sorumluluk ne kadar yorucu olabilir ki?


- Halbuki biz ne kadar anlam yüklüyoruz milyarlarda bir payımız olan şu ana desene, dedi. Ama yine de, her an neyin tohumunu attığımızı hesaplamak gerekecek yine de ve bu hala benim aklıma yatmadı, gözüme yorucu gözüktü.


- Hem sadece bize ait, hem sonsuz, hem küçücük hem de ne kadar güzel ise o kadar anlamı olan bir olguyu farkına varmanın nesi yorucu olabilir ki? Arkadaşım, ne zaman ki şimdimizin değerini tam manasıyla anlar ve yaşarız, işte o zaman geçmişten gelen "anı"larımızın ve geleceğe dair "kanı"larımızın bizi kaygı ve endişeler ile donatmasına mahal vermemeyi başarmak için ilk adımı atmış oluruz.

Bizi yoran, anı farketmekten zihnimizi alıkoydurtan faktörlere müsaade ediyor olmamız. Hep birilerini bir şeyler için "sebep" diye gösterip suçlamamız. Zihnimizi susturanın da, bize müdahale edenlere izin verenin de bizden başkası olmadığını göremememiz. Beynimizi susturmak için ağır işlerin altına girmek, kafamızdaki sorulardan kaçmak için tatile çıkmak bile bu şekilde bakınca kendimize ettiğimiz çılgınca işkenceler. Bugüne dek sürekli geçmişe ah vah ederek ya da geleceğin hep olumsuz olasılıklarını endişeye dönüştürerek kendimizi ne de fazla tükettiğimizi kabul et. Bunların hepsi sadece kendi bahçemize değil evrene de büyük bir ihanet.


- Peki tohumları nasıl atacağız ya da şöyle sorayım, bunun için ne biçeceğimizi önceden biliyor olmamız mı gerekiyor?


- Önce şimdiye dek nasıl yaptığına bakacaksın. Nasıl ektin tohumlarını? Bahçen sana neler verdi? Bugün elinde hangi ürünü tutuyorsun? Ne kadar sürede hangi ürünleri aldın? Her bir ürün senin kendi öz tohumların. Her bir ürün senin o değerli tohumlarından doğan cevherler. Farkındalıkta değilken bile ne çok kaynak elde ettin bak, cebin iyisiyle kötüsüyle ne çok ürünle dolu.


- Şu an başlayalım diyorsan ben hazırım, haydi başlayalım.


- Tek yapmamız gereken bu kaynakların neler olduklarını, bugüne nasıl geldiklerini, bize ne şekilde hizmet ettiklerini, daha fazla kaynağı nasıl yaratabileceğimiz ve bundan sonra onları nasıl kullanacağımız konusunda zihnimizin bize önderlik etmesine izin vermek. Sonra da senin sorduğunun tam aksine, hedefe değil sürece odaklanmak. Adım adım giderek, eğrisiyle doğrusuyla adımların da yolun da sürecin de tadına vararak. Unutmayalım ki her an bir adım artık, her an bir tohum, her adım bir tohum da bir sonraki adımda cebimize girecek yepyeni bir ürün – bir deneyim - bir kaynak…


- “Ne ekersen onu biçersin” atasözü geldi aklıma.


- Aynen. Türk Dil Kurumu'na göre bu atasözünün anlamı 'yapılan her doğru veya yanlışın mutlaka eşit düzeyde karşılığı olur' şeklinde. Biraz daha açarsak eğer, ‘insanların maddi ve manevi olarak gerçekleştirdiği olumlu durumların, zamanı geldiğinde karşılık getireceği’ ifadesi ortaya çıkıyor.


- Aslında ne kadar uzun zamandır biliyormuşuz bu basit formülü, değil mi ?


- Kesinlikle, bilgilerin hepsi içimizde biz istediğimiz anda karşımıza çıkmaya hazır bekliyor. Kalbimizin attığı her “an” bahçemize tohumları ekiyoruz ve zihnimizle de bu tohumu besliyoruz.


Bahçemizden biz istediğimiz sürece, istediğimiz kadar ve istediğimiz değerde ürün almak mümkün. Bunun için ektiğimiz tohumları biraz daha özenle seçmemiz yetecek… Eğer bunu başarırsak hiç ölmeyecek gibi yaşamanın da tadına varacağız.


- Artık ikna oldum. Düşünüyorum da, bence gökyüzüne bakmadığımız her gün, birinden sevgimizi esirgediğimiz her saniye, midemizi rahatsız edecek kadar yemek yediğimiz her öğün, açık unuttuğumuz o musluk, yola attığımız küçük bir kağıt parçası bahçemize çamurlu ayakkabılarla girilmiş gibi alarma geçirmeli bizi.

...


Biz ikna olduk, peki ya siz? Sadece kendinize ait olan ama aslında tüm evreni etkileyecek anlarınızı siz nasıl donatacak, siz bahçelerinizi nasıl yeşerteceksiniz?



21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page